Ülkemizde kadına yönelik şiddet olayları maalesef artarak devam ediyor. Bu trajik olayların biri de, eşi tarafından kızıyla birlikte katledilen bir annenin yaşadığı korku dolu süreci gözler önüne seriyor. Üzerinden çok geçmeden meydana gelen bu dehşet verici cinayet, kadına yönelik şiddetin sadece fiziksel değil, mental bir saldırı boyutunu da içerdiğini ortaya koyuyor. Kadın, eşi tarafından tehdit edilmiş, zaman zaman "Sonum iyi olmayacak" diyerek çevresini uyarmıştı. Peki, kadın cinayetleri neden bu kadar yaygın hale geldi ve bu tür olayların önüne geçmek için neler yapılmalı?
Yıllarca süren bir evliliğin ardından, birçok kadın için huzurlu ve güven dolu bir yaşam beklentisi doğar. Ancak bazı kadınlar maalesef psikolojik ve fiziksel şiddetin kurbanı olmaktadır. Olayın merkezindeki kadın, eşinin sürekli olarak kendisini tehdit ettiğini, yaşadığı bu durumun giderek daha da kötüleştiğini çevresine defalarca söylemişti. Son zamanlarda sıklıkla "Sonum iyi olmayacak" ifadelerini kullanan kadın, son çare olarak yardım arayışına girmişti. Bu tür uyarılar, şiddet mağdurlarının yaşadığı çaresizliği göstermekte ve toplum olarak bu durumun ciddiyetini anlamamız gerektiğini bizlere hatırlatmaktadır.
Bu olay, Türkiye'deki kadın cinayetleri istatistiklerine göstermektedir ki, çoğu zaman şiddet belirtileri önceden gözlemlenebilir. Bu kadının durumu da bu istatistiklerin bir demeti olarak karşımıza çıkmaktadır. Eşi tarafından şiddete maruz kalan kadınların çoğu, kapanma, sosyal yaşamdan uzaklaşma gibi davranışlar sergilemektedir. Ne yazık ki, bu yalnızlık ve çaresizlik, birçok kadının hayatına mal olmaktadır. Her ne kadar aile içi şiddet yasaları var olsa da, bu yasaların uygulanması ve etmeyişi, kadınların güvenliği açısından ciddi bir tehdit oluşturmaktadır.
Bu tür korkunç hadiselerin önüne geçmek için toplumsal bir farkındalığa ve aktif bir mücadeleye ihtiyaç vardır. Kadına yönelik şiddetle ilgili farkındalık kampanyaları, toplumda cinsiyet eşitliğinin sağlanması ve kadın hakları konusunda bilgilendirme yapmaktadır. Ancak bu küçük adımlar, yıllardır devam eden bir sorunun çözümünde yetersiz kalmaktadır. Devletin de atması gereken daha fazla adım var. Şiddet öncesinde, esnasında ve sonrasında kadınları koruyacak somut mekanizmaların geliştirilmesi, bu tür travmaların yaşanmaması adına büyük önem taşımaktadır.
Olayın arka planında yatan faktörler arasında, kadının ekonomik bağımsızlığının olmaması, eğitim eksiklikleri ve zihinsel sağlığa dair toplumsal damgalama yer almaktadır. Bu bağlamda, kadınlara yönelik özsavunma eğitimi ve psikolojik destek programlarının yaygınlaştırılması gerektiği görüşü öne çıkmaktadır. Kadınların kendi ayakları üzerinde durabilmesi ve şiddet durumlarında daha cesur adımlar atabilmesi adına verilen bu eğitimlerin önemi göz ardı edilmemelidir.
İlgili STK'ların, devlet organları ve toplumla iş birliği içerisinde yürütmesi gereken projeler, kadınların hayatlarını kurtaran unsurlar arasındadır. Yayınlanan raporlara göre, Türkiye'deki kadın cinayetlerinin çoğu, boşanma isteme ya da ayrılma gibi durumlarla başlamaktadır. Dolayısıyla, toplumsal olarak kadınların haklarını savunmak ve bu tür olayların önüne geçmek için bilinçli hareket etmek oldukça kritik bir noktadır. Unutulmamalıdır ki, her kadın birer bireydir ve saygınlıkları da buna bağlı olarak yaşanmalıdır.
Son olarak, bu dehşet verici olayın bizlere hatırlattığı bir gerçek daha var: Kadına yönelik şiddet, bir suç değil, bir insanlık günahtır. Daha fazla hayat kaybetmeden, toplumsal bilinçlenme ve yasaların etkin şekilde uygulanması için hepimizin üzerine düşen sorumlulukları bulunmaktadır. Üzerinde düşünülmesi gereken önceliklerden biri de, kadına yönelik şiddeti engellemek adına neler yapılabileceğidir. Sonuç olarak, yarın bir kadının daha "Sonum iyi olmayacak" diye fısıldadığı bir haber duymamak için şimdi harekete geçmeliyiz.